07.06.2012
FARIBORZ MOKHTARI:
İranlıların Yahudi karşıtı, Nazi yandaşı, Nazi işbirlikçisi olduğuna dair bir kanı oluşturuldu. Bunların tamamı can sıkıcı yanlış tanıtımlardır. Ben de kendimi, bildiğim, birlikte büyüdüğüm gerçeği gün ışığına çıkarmaya kültürel olarak zorunlu hissettim.
ALEISA FISHMAN:
Fariborz Mokhtari, Aslanın Gölgesinde adlı kitabında, II. Dünya Savaşı’nda Yahudileri kurtarmak için gösterdiği çabalar nedeniyle zaman zaman “İranlı Schindler” olarak da anılan Abdül Hüseyin Serdari’nin hikâyesini gün ışığına çıkarıyor. Mokhtari, Holokost ve İran hakkında yeni görüşmeler teşvik etmeyi umuyor.
Oliver ve Elizabeth Stanton Vakfı’nın cömert destekleri sayesinde sizlere sunabildiğimiz, Amerika Birleşik Devletleri Holokost Anı Müzesi’nin podcast dizisi Antisemitizm Üzerine Konuşmalar programına hoş geldiniz. Ben, Aleisa Fishman. Günümüz dünyasında antisemitizmin ve nefret etkisinin pek çok yolunu sizlere yansıtmak üzere her ay bir konuk davet edeceğiz. ABD Holokost Anı Müzesi’ni ziyareti sırasında konuşmasını kaydettiğimiz Fariborz Mokhtari sizlerle.
FARIBORZ MOKHTARI:
Abdül Hüseyin Serdari, İkinci Dünya Savaşı sırasında İran’ın Paris elçiliği görevini yürüten genç bir diplomattı. Serdari, yetki alanı içindeki Yahudileri kurtarabilmek için elinden gelen her şeyi yaptı. Nazileri, Avrupa’daki İranlı Yahudilerin ırksal olarak Avrupa Yahudileriyle ilişkili olmadığına ikna etmek için belgeler, kanıtlar, tezler oluşturdu. Bunun için, onların İranlılardan ayrı bir ırk olmadıklarını, Musa peygamberin öğretilerini takip etmek isteyen İranlılar olduklarını savundu. Lisanlarından bahsetti. İbranice konuşmuyorlar, Yidiş dilinde konuşmuyorlar, Farsça konuşuyorlar. Adları İranlı adı. Tezlerini sürekli buna dayandırdı. Ve tabii ki Almanlar sözde ırk uzmanları yolladılar. Irk uzmanları onları üniversitelere yolladı ve üniversiteler yanıt verdi: “Bu çok ilginç bir araştırma konusu, ancak daha fazla bütçeye ihtiyacımız var.” Bu böyle devam etti ve Serdari daha fazla yazarak savlarını savunmayı sürdürdü. Bu arada zaman geçiyordu ve o işini yapmaya devam ediyordu.
Çok yaratıcı bir süreçti ve bu süreci muazzam bir enerjiyle yürüttü. Önce İranlı Yahudileri kurtarmak için kolları sıvadı. Çünkü sonuç itibarıyla İran devletinin temsilcisiydi. Ancak kurtarma işine başlarken İranlılar ona şunu sordu “Biz İranlı olmayan kişilerle evliyiz. İranlı olmayan dostlarımız var. İranlı olmayan iş ortaklarımız var.” Bunun ardından onlara yardımcı olacak belgeler oluşturmaya koyuldu.
Ama Almanlar bir belgeden hiç memnun değillerdi. Bir kişinin pasaportu varsa pasaportun gerçekliğini kontrol etmek için ikinci bir evrak istiyorlardı. Ne de olsa Almanya’ya savaş ilan etmiş bir devletin temsilcisiydi. Yani tehlikedeydi. İkincisi, kendi devleti tam o sırada İran’a dönmesini emretti. Ama o dönmedi. Kendi devletine itaatsizlik etti. Bu yüzden başı derde girdi ve maaşını kestiler. O andan sonra, savaşın sonuna dek kendi imkanlarıyla yaşamını sürdürdü. Çünkü para gönderilemiyordu ve çok azdı. Gerçekten yardıma ihtiyacı vardı. Karşılığında hiçbir şey istemedi. Bunun anlatılması gereken, bilinmesi gereken bir hikâye olduğunu düşünüyorum. Bu adam durum gerektirdiğinde doğru şeyi yaptı.