2 Eylül 2010
GARTH CROOKS:
Sporun rekabetçi doğasının, rekabetçi yanının insanlarda böyle yoğun duygular uyandırdığını düşünüyorum. Bence sporda kimi zaman işler, bu nedenle çığırından çıkıyor. Irkçılık ve antisemitizmin futbola ya da aynı şekilde başka bir spora sirayet etmesine izin verilirse kanser gibi yayılacak ve aynı etkiyi yaratacak, dokunduğu her şeyi yok edecektir.
ALEISA FISHMAN:
Irkçılık ve antisemitizm ne yazık ki uzun senelerdir futbol kültürünün bir parçası olagelmiştir. Garth Crooks, ezici çoğunluğu beyaz olan İngiltere takımlarında siyahî bir oyuncu olarak bu sorunu ilk elden yaşadı ve şimdi de sporu ön yargı ve nefretten arındırmaya çalışıyor. Crooks, kariyeri boyunca birçok şey değişmiş olsa da, özellikle de profesyonel bir kulübün, göz göre göre antisemitik bir pankartla rakipleriyle dalga geçtiği için ceza aldığı Polonya gibi yerlerde hâlâ yapılması gereken işler olduğunu kabul ediyor.
Oliver ve Elizabeth Stanton Vakfı’nın cömert desteğiyle Amerika Birleşik Devletleri Holokost Anı Müzesi tarafından gerçekleştirilen Antisemitizm Üzerine Sesler adlı podcast serisine hoş geldiniz. Ben, Aleisa Fishman. Antisemitizm ve nefretin dünyayı günümüzde hangi yollarla etkilediğini göstermek için her ay buraya bir misafir davet ediyoruz. Karşınızda Londra BBC stüdyolarından Garth Crooks.
GARTH CROOKS:
Adım Garth Crooks. Eski bir profesyonel futbolcuyum. Futbolla profesyonel olarak ilgilenmeye doğduğum yer olan Stoke City’de başladım. 1950’lerde İngiltere’ye gelen Jamaika göçmeni bir ailenin oğluyum. Futbol sahasından bir taş atımı uzaklıkta yaşadığım için her hafta duyduğum maçlar sayesinde futbolu severek büyüdüm.
70’lerin ortalarından sonra oynamaya başladığımda siyahî oyuncuların yuhalanması olağandı. Otuz sene önce futbol sahalarında üstünüze muz atılması, aşağılayıcı pankartlar ve ifadeler sergilenmesi alışılmışın dışında değildi. İnsanlar size hakkınızda ne düşündüklerini acımasızca söylerdi. Birçok siyahî oyuncu, taraftarlar tarafından taciz ediliyordu. Birşey söylemeyenler sadece taraftarlar değildi, yetkililer de ağızlarını açmıyorlardı. Bugün durum çok ama çok farklı.
Avrupa’nın bazı kesimlerinde, mesela İtalya’da, insanların siyahî ve Yahudi oyuncularla, ırkçılık ve antisemitizmle hâlen sorunları var. Çingeneler, Romanlar, hâlen Doğu Avrupa’nın bazı kesimlerinde büyük sorunlar yaşıyorlar. Futbolu bu sorunlara çözüm bulma çabalarının tartışıldığı bir yer olarak kullanma kavgası sürüyor.
Oyuncuların, diğer oyuncuların kötü davranmasına müsamaha göstermeyeceklerini açıkça ifade ettikleri profesyonel futbol birliğine katılarak kimi politikaları uygulamaya koymak için çok çalıştım. Bence futbolun zaman zaman utanç kaynağı olmasına yol açan bu sorunları tartışmak için fırsatlarımızın olması çok sağlıklı bir durum. Dünyada futbolun yönetici organı olan FIFA, tüm ortaklarının ve bağlı üyelerinin gündemlerinde ırkçılık karşıtı politikaların en üst sıralarda yer almasını sağlaması bakımından muhteşem bir iş yaptı. Irkçılık karşıtı politikalara ters düşen insanlar da cezalandırıldı. Saklanacak bir yer yoktu. Sıfır tolerans.
Tüm hayatım boyunca şu ya da bu şekilde profesyonel sporun içindeydim ve özellikle takım sporunun dinamikleri insanlarla nasıl başa çıkacağınızı, insanları nasıl anlayacağınızı, farklılıklarıyla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmenin özünü size sunuyor. Sizi birbirinize bağlayan bir ruh geliştirmeniz gerekir. Spor, bunu başarabilir. Bunları yaptığı için de aslında sporun büyük bir birleştirici güç olduğuna inanıyorum. Nasıl göründüğünüzü, ten renginizi, ne kadar uzun olduğunuzu bir kenara bırakmak zorundasınız. Başarılı olmak istiyorsanız bir arada durmak zorundasınız ve hayatın her alanında, her işte, yaptığınız her şeyde benimseyebileceğiniz muhteşem bir felsefe bu. Ama iyi ki sporda da işe yarıyor.