6 Kasım 2014
HAHAM YEHUDA SARNA:
Ülkemizdeki farklı dinî grupların ihtiyaçları, özlemleri ve vaat ettikleri gelecek konusunda hassas bir kuşağı nasıl yetiştirebiliriz? Çok kuvvetli bir toplumsal yapıyı nasıl oluşturabiliriz?
ALEISA FISHMAN:
Haham Yehuda Sarna ve İmam Khalid Latif, New York Üniversitesi’nde Çok İnançlı Liderlik için ‘Of Many’ Enstitüsünün eş kurucularıdır. Bir dersi birlikte vermekte ve farklı inançlardan gelen öğrenciler arasındaki işbirliğini ve diyaloğu geliştirmek için hizmet seyahatlerine liderlik etmektedirler.
Elizabeth ve Oliver Stanton Vakfı’nın cömert desteğiyle Amerika Birleşik Devletleri Holokost Anı Müzesi tarafından gerçekleştirilen Antisemitizm Üzerine Sesler adlı podcast serisine hoş geldiniz. Ben, Aleisa Fishman. Antisemitizm ve nefretin dünyayı günümüzde hangi yollarla etkilediğini göstermek için her ay buraya bir misafir davet ediyoruz. Bu podcast, Washington DC’ye bir ziyaret sırasında kaydedildi. Karşınızda Haham Yehuda Sarna ve İmam Khalid Latif.
HAHAM YEHUDA SARNA:
Adım Yehuda Sarna. New York Üniversitesi’nde haham olarak hizmet veriyorum
İMAM KHALID LATIF:
Adım Khalid Latif. NYU’nun İslam Merkezi’nin İcra Direktörüyüm, ayrıca üniversitenin din adamlarından biri olarak hizmet veriyorum.
HAHAM YEHUDA SARNA:
Linda Mills ve Chelsea Clinton ile beraber kurduğumuz enstitü, Çok İnançlı Liderlik için ‘Of Many’ Enstitüsü adını taşıyor. Bu Enstitünün arkasındaki fikir, 21. yüzyılın kendine özgü koşulları olduğu idi. Bu benzersiz koşullardan biri de giderek daha çok kültürün ve dinin birbiriyle daha çok ve daha sık temasa geçmesidir. Bu nedenle kültürleri birbirleriyle ters düşüp çatışmak yerine birbirlerinden öğrenecekleri ya da işbirliği yapabilecekleri şekilde bir araya getirmek, 21. yüzyılın vazgeçilmez becerilerinden biri hâline geldi.
İMAM KHALID LATIF:
2001 yılında New York Üniversitesi’nde ikinci sınıf öğrencisiydim. Bir sabah Arapça dersime doğru gidiyordum. Sınıfa vardığımda bir güvenlik görevlisi ön kapıya doğru yürüyüp “Lütfen tüm eşyalarınızı toplayın. Binayı boşaltıyoruz. Dünya Ticaret Merkezi’ne bir uçak çakılmış,” dedi.
Binadan çıkartıldığımız sırada genç bir kadın beni merdivenden aşağı itmeye çalıştı. Geri dönüp ona baktığımda benim varlığıma bile çok kızmış gibi bir hâli vardı. Öğrenci yurduma geri döndüm. Şu minvalde sohbetlerin arasından yürüdüm: “Bütün Müslümanları toplayıp bu ülkeden göndermemiz lazım ki bu olaylar bir daha olmasın.” O zaman öğrenciler olarak sanırım kendimizi birçok farklı gerçekliğin içinde bulduk. Vandalizm eylemleri, nefret suçları ve halkın tepkisi ile baş etmek zorunda kaldık. Hiçbir öğrencinin tek başına dolaşmak zorunda kalmaması için bir arkadaşlık sistemi geliştirdik. 11 Eylül’de ölen, hem Müslüman hem de diğer kesimlerden, tanıdığım insanların cenazelerine bizzat katıldım. Bugün yaptığım işin çoğu, o gün gerçekleşen talihsiz trajediler tarafından şekillendirildi.
HAHAM YEHUDA SARNA:
Son zamanlarda düşündüğüm şeylerden biri, korkunun nasıl da kendi kuralları, kendi mantığı olduğu. Bir tehdit binlerce mil ötede de olsa medya bunu sanki hemen yan kapıdaymış gibi yansıtabiliyor. İnsanlar korktuğunda olan ise dünyanın renklerinin ağır ağır siyah ve beyaza dönmesi. Korku, şöyle bir aciliyet duygusu yaratıyor: Kimin benimle olduğunu ve kimin karşımda olduğunu bilmem gerekir ve grinin hiçbir tonu yoktur. Bence stereotipleştirmek budur. Bir grubun tamamının tehlikeli olup olmadığını anında bilmem gerektiği hissidir. Dünyaya renklerini geri vermenin en iyi yollarından biri, arkadaş olacağınızı hiç düşünmediğiniz insanlarla arkadaşlıklar geliştirmektir. Sınıfımızda her hafta sınıftaki birileriyle bir kahve içme ya da akşam yemeğine çıkma ödevi veriyoruz. Ev ödevi bu. Bunu yapmak zorundalar. Çünkü öğretmeye çalıştığımız şeyin önemli bir kısmı da bu.
İMAM KHALID LATIF:
Oldukça fazla çeşitlilik barındıran New York Üniversitesi’nde olsak bile hayatlarının ilk on sekiz yılında kendileri gibi olmayan bir insanla tanışmamış insanlar var. İşin zor kısmı da belirli bir gruptan kimseyle tanışmamış olsalar dahi bu grupla ilgili fikirlere ve bakış açılarına sahip olmaları. Sınıfımızda her ten renginden, her din sisteminden, zengin, fakir ve bu ikisinin arasındaki herkesten, çeşitli cinsel yönelimlerden insanlar var ve her biri kendilerini hayrete düşüren deneyimler paylaşıyor ve ardından var olduğunun farkında bile olmadıkları bilinç dışı, bilinç altı kalıplarla baş etmek zorunda kalıyor.
HAHAM YEHUDA SARNA:
2007 yılında kasırganın neden olduğu yaraların sarılmasına yardım etmek için 15 kişilik Yahudi öğrenci grubunu ve 15 kişilik Müslüman öğrenci grubunu New Orleans’a götürdük. O noktada hâlen yapılacak muazzam büyüklükte iş vardı ve öğrencilerimiz, şehrin yeniden inşasında yer almaya istekliydiler. O hafta boyunca inanılmaz bir dönüşüm oldu. Son gece benim için en akılda kalıcı olandı. Kaldığımız kamp alanına geri döndük ve bir kamp ateşi yaktık. Öğrenciler, kendi dönüşümleri hakkında konuşma fırsatı buldular. Burada, geri döndükleri zaman aileleri ve diğer arkadaşlarıyla konuştuklarında, belirli bir stereotipi öne çıkaran bir şekilde, artık onaylayamayacakları ya da karşı gelmeden edemeyeceklerini hissettikleri şeyler söylendiğinde yaşayacakları rahatsızlık üzerine konuştular. Buna dayanamazlardı.
İMAM KHALID LATIF:
Öğrencilerimizin birbirleriyle etkileşim kurmakta belirli bir rahatlık yakalamaları sanırım ikimizi arkadaş olarak görmelerinden kaynaklandı. Başkalarıyla, kendi ideallerinizden ya da kendi değerlerinizden ödün vermek zorunda kalmadan—ama “birbirimizle yarış hâlindeyiz” gibi bir bakış açısıyla hareket etmeden—aslında ancak kelimenin tam anlamıyla beraber inşa edebildiğimiz bir etkileşim kurmanın artık sorun çıkarmadığı bir alan yaratmak. Bunun da ötesinde gerçekten bir ilişki kurmaya başlayabiliriz.
Bence artık daha büyük, daha geniş topluluklarımızda da (NYU’da 5.000–7.000 civarı Yahudi öğrenci, 2.000–3.000 Müslüman öğrenci bulunuyor) bir önceki sene kurulanın üzerine inşa eden bir alt topluluk oluştu. Bilirsiniz, 2007’de bizimle beraber bu yolculuğa çıkan Yahudi bir öğrenciden sadece “Dünyada olup bitenlere bakınca şu anda aklıma siz geliyorsunuz” diyen bir e-posta almak benim için hoş oluyor. Sekiz sene ayrı kalmış olmamıza karşın bu bağlantı sürüyor. Bence bu, deneyimin umduğumuz gibi, insanların hayatlarını değiştirecek türde bir deneyim olmasından ileri geliyor.