24.09.2009
NAVILA RASHID:
Müslüman olmam, bir Yahudiyle iletişim kuramayacağım anlamına gelmez. Çünkü hepimiz biliyoruz ki Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam, Semavî dinlerdir. Tamam, arada fark var. Ama dolaylı ilişkiler arayan türde biri olduğumu biliyorum.
ALEISA FISHMAN:
Navila Rashid, ABD Holokost Anı Müzesi’ndeki bir gençlik programına katılımı sırasında daha iyi bir Müslüman hâline geldiğini söylüyor. Dinî ayrımcılığa maruz kalmış bir lise öğrencisi olan Rashid, Müze’de karşılaştıklarının kendisine ruhanî yolculuğuna devam etme ve farklı dinlere mensup kişilere karşı merhametli olma cesareti verdiğine inanıyor.
Oliver ve Elizabeth Stanton Vakfı’nın cömert destekleri sayesinde sizlere sunabildiğimiz, Amerika Birleşik Devletleri Holokost Anı Müzesi’nin podcast dizisi Antisemitizm Üzerine Konuşmalar programına hoş geldiniz. Ben, sunucunuz Aleisa Fishman. Günümüz dünyasında antisemitizmin ve nefret etkisinin pek çok yolunu sizlere yansıtmak üzere iki haftada bir konuk davet edeceğiz. Washington DC’den Navila Rashid sizlerle.
NAVILA RASHID:
Ben bir Müslümanım ve baş örtüsü takıyorum. Gerçi son zamanlarda çıkartıyorum. Müze kendimle, dinimle ve çevremle olan bağlantımı şekillendirmeme yardımcı oldu. Tırnak içinde, kendimi bulduğumu söylemem yanlış olmaz. Çünkü ruhanî bir yolculuktan da geçiyordum. Bu programa başladığımda yaptığımız faaliyetlerden biri, ayrımcılığa uğradığımız belli anları konuşmaktı. Ben de baş örtüsü veya türban takmama neden olan anları ve taktıktan sonra başıma gelenleri anlatmaya karar verdim. Onlara insanların bana karşı, türban takmamdan önceki davranışlarıyla türban takmamdan sonraki davranışları arasında büyük farklar olduğunu söyledim. Sokakta yürürken güvenlik görevlilerinin bana nasıl davrandıklarını, buna karşılık baş örtüm yokken sokakta yürüyebildiğimi ve diğer turistler gibi davrandığımı anlattım. Ama türban takınca insanların ne kadar acımasız olabileceğini anladım. Fakat ben bunları atlatıp hayatıma devam edecek kadar güçlü biriyim. Bunun, benim açımdan çokça cesaret gerektirdiğini hissettim. Ayrıca herkesin bunu duymasının ve anlamasının cesaret verici olduğunu da hissettim. Çünkü pek çok kişi neler yaşadığımı anlamıyor. Ama anladılar. Odamdaki insanlar, öğrenci arkadaşlarım... Anladılar.
Müze’nin üzerimde cehaletten ve nefretten kurtulmak açısından daha iyi bir Müslüman olmamı sağlayan büyük bir etkisi oldu. Çünkü bu, Müze’nin ve verdiği mesajların temel özelliklerinden biri. İslam esas itibarıyla barış demek. Çoğu insan bunu bilmiyor. Malum, medyayla, terörizmle, ne bileyim, intihar bombacılarıyla, İslam kelimesini duyunca aklınıza pek de fazla barış gelmiyor. Kendimi daha iyi bir Müslüman gibi hissediyorum. Çünkü cehaletin ve duyarsızlığın üstesinden gelme kavramını anlayabiliyorum. Ve bunu dinimle bir araya getirebiliyorum. Benim dinimin de aynı prensiplere, aynı temel prensiplere sahip olduğunu fark ediyorum. Pek çok kişi sorguluyor “Kafa karıştırıcı bir durum olmalı. Yahudi inancını anlamaya çalışırken kendi dinini nasıl öğreniyorsun?” Aralarında karşılıklı bağlantı olduğunu anlayarak çevremdeki her şeyle karşılaşabileceğimi düşünüyorum.
Farklı gruplara mensup insanların bir araya gelip her konuda konuşması çok önemli: Siyaset, eğlence, her ne olursa, aklınıza ne gelirse. İnsanların birbirlerinden farklı olmadığını fark etmelerini sağlarsınız. Ve şayet benzerlik duygunuz varsa insanlar kendi çevrelerine, topluluklarının ya da ailelerin çevresine ördükleri bu duvarı yıkarlar. Bence bu iletilmesi gereken çok önemli bir mesaj.