07.05.2009
SAMIA ESSABAA:
Başarılı olabilmemizin tek yolu, okulun dışına çıkmaktır. Sınıfın dört duvarı arasında kalamayız. Öğrencilerin anlamadıklarını, öğrenmeyi reddettiklerini derinleştirmek bir mecburiyettir.
ALEISA FISHMAN:
Samia Essabaa, Faslı ve Tunuslu bir anne-babanın çocuğu olarak Fransa’da doğdu. Arap ve Fransız kültürüyle şekillenen bir Müslüman olan Essabaa, çoğu Afrika’dan ve Karayip’ten göçmüş liseli öğrencileriyle iyi ilişkiler kurabileceğine inanıyor. Uygulamalı eğitime yürekten inanan Essabaa, öğrencilerini Paris’in banliyölerinden Auschwitz’e götürüyor. Öğrencileri orada yalnızca tarihi değil, insanlığı ve toplumu da öğreniyor.
Oliver ve Elizabeth Stanton Vakfı’nın cömert destekleri sayesinde sizlere sunabildiğimiz, Amerika Birleşik Devletleri Holokost Anı Müzesi’nin podcast dizisi Antisemitizm Üzerine Konuşmalar programına hoş geldiniz. Ben, sunucunuz Aleisa Fishman. Günümüz dünyasında antisemitizmin ve nefret etkisinin pek çok yolunu sizlere yansıtmak üzere iki haftada bir konuk davet edeceğiz. Washington DC’ye yaptığı son ziyarette konuşmasını kaydettiğimiz Samia Essabaa sizlerle.
SAMIA ESSABAA:
Holokost’u öğretmek yalnızca Yahudi toplumunu öğretmek değildir. Bence bu öğrencilerin, gözlerini kapatmamaları gerektiğini anlamalarını da sağlamaktır. Birilerinin, farklılar diye Yahudi toplumu ya da başka bir toplum hakkında ileri geri konuşmasını kabul etmemeliler. Bence bu, biz eğitimcilerin ve öğretmenlerin görevi.
Öğrencilerimi Auschwitz’e götürdüm. Çünkü onlara İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupalı Yahudi toplumuna karşı yapılanları anlatan bir yer göstermenin önemli olduğunu düşünüyorum. Onlara ırkçılığın ve antisemitizmin nerelere varacağını ve oranın bunlara şahit olduğunu göstermek istedim.
Okulumdaki bazı öğretmenler bana bunun büyük bir hata olduğunu söyledi. Öğrencilerin buna hazır olmadığını, çünkü bunun Yahudilerle Müslümanlar arasındaki ilişkilerin konusu olduğunu söylediler. Ama benim programımın bir diğer önceliği ve amacı antisemitizmle savaşmak, çocukların Holokost’u daha iyi tanımalarını ve kendi aralarındaki şiddet içerikli konuşmalara karşı mücadele etmelerini sağlamaktır. O sıralarda pek çok öğrenci birbirlerine saygılı davranmıyordu. Mesela “Demek Ginelisin, sizin suyunuz yok” diyorlardı. Gineli, Malili hakkında konuşurken onların okuma yazma bilmediğini söylüyordu. Cahiller. Gece gündüz bir arada yaşayacaklarsa birbirlerine saygı duyarlar diye düşünüyordum. Bu benim için çok önemli. Bu yüzden bu çözümü önerdim. Meslektaşlarım bana güldü. Bunun imkansız olduğunu söylediler. Ben de onlara istersek mümkün olduğunu söyledim.
İlk başta otobüse bindiklerinde bir araya gelmek istemediler ama yolculuğumuzdan dönerken kardeş gibi birlikteydiler. Değişimleri gözle görülüyordu, derste daha kibar davranıyorlardı. Aralarında şiddet davranışları yoktu. Tüm amaçlarım gerçekleştiği için çok gururlu ve memnunum. Öğrencilerimin tavırlarında değişiklik yapmak istedim. Ve başardım. Tarih konusunda daha eğitimli ve daha bilgili öğrenciler istiyordum. Ve başardım. Kendimi bir öğretmen olarak çok faydalı hissettim. Çünkü onları eğitirsek ve derslerinde onlara sorumluluk verirsek zihinlerini açarlar, anlamak ve diyalog kurmak için araştırırlar.