29 Mart 2007
BASSAM TIBI:
Ben bir Müslüman olarak antisemitizme karşı durmaya kendimi adadım. Antisemitizm—bunu iyice vurgulamak istiyorum—antisemitizm, İslam’ın ve hatta medeniyetimizin kirlenmesidir. Yine de şu anda popüler bir ideoloji olduğu gerçeğini kabul etmeliyim.
DANIEL GREENE:
Suriye’nin soylu ailelerinin bir ferdi olan Bassam Tibi, Almanya’da eğitim görmek üzere evinden genç yaşta ayrıldı. Tibi, seküler demokrasiyi savunan bir Müslümandır. Ayrıca Müslüman dostlarımızın Batı toplumunda kabul görmesi ve entegrasyonu çağrısını yapan bir göçmendir. Fakat bugün Tibi, İslam’ı eleştirenlerin tüm Avrupa genelinde susturulduğunu söylüyor. Tibi 44 yıl yaşadığı Almanya’dan ayrılarak ABD’ye gitmeye karar verdi.
Amerika Birleşik Devletleri Holokost Anı Müzesi’nin ücretsiz podcast serisi Antisemitizm Üzerine Sesler’e hoş geldiniz. Ben, Daniel Greene. Antisemitizm ve nefretin dünyayı günümüzde hangi yollarla etkilediğini göstermek için burada iki haftada bir defa olmak üzere bir misafir ağırlıyoruz. Karşınızda siyasetbilimci Bassam Tibi.
BASSAM TIBI:
Ben bir Müslümanım. İslam’a inanıyorum. İslam benim hayatımdan, hatta dilerseniz evet, kanımdan bir parça. Fakat İslamcılık bir totalitarizm türüdür. Bu yüzden İslamcılığın İslam’dan ayırt edilmesi gerektiğini insanlara öğretmeliyiz.
Şam’da İlahiyat eğitimi aldım. Kuran’ı hatmettim. Daha sonraları İslamî akılcılığı keşfettim. Bu, yani Avrupa’daki aydınlanma geleneğini İslam’da var olan aydınlanma geleneğiyle birleştirmek ve totalitarizm ile mücadele etmek çok önemli.
İslam’ı modernite ve demokrasiyle uzlaştırmanın mümkün olduğuna inanıyorum. Ancak tabii ki bu işi Müslümanların yapması ve yapmak istemesi koşuluyla.
Antisemitizm, Orta Doğu’ya Avrupa’dan 1930’lardan itibaren getirildi, ithal edildi. Orta Doğu’daki erken antisemitizm dalgası Arap milliyetçisiydi, sonrakiler İslamcıdır. Arap milliyetçiliği sona erdi. Tarih oldu. Şimdi orada İslamcılık var, antisemitizm de artıyor. Siyasi ideolojinin bir parçası hâline geliyor. Avrupa’ya Müslüman göçüyle beraber bu ideoloji de Avrupa’ya geri gelmekte ve İslamcı ağlardaki Müslüman Diasporası içinde kendine yer bulmakta. İslamcı ağlar, azınlık içindeki bir azınlık temelinde oluşmuştur ama bu azınlık kuvvetlidir.
Bir ideolojinin farklı bir kültüre aktarılırken değiştiğini bilirsiniz; buna bir tür mutasyon da diyebiliriz. Yani İslamcıların antisemitik düşünce dünyası, Nazilerinkiyle aynı değildir. Fakat tavır aynıdır. Bir grup insanı kişiliksizleştirirseniz—İslamcıların Yahudileri kişiliksizleştirdiği gibi—bu insanları öldürmek istediğinizi ifade etmenize gerek yoktur. Kişiliksizleştirmenin kendi içinde bir suç olduğunu kabul etmek gerekir.
Avrupa’da özellikle de 11 Eylül’den sonra İslamofobi arttı ve eğitimsiz insanlar, Müslümanlarla Cihatçıları ve İslamcıları ayrım yapmaksızın aynı kefeye koyuyorlar. Burada biraz eğitime ihtiyacımız var. Diasporada, kaynaklara ve güce sahip İslamcılar ile az sayıdaki İslamî reformist arasında bir kavga var. Entelektüel olarak güçlüyüz ancak altyapısal kaynak bakımından çok zayıfız.
Bu nedenle İslamî reform, İslam ile Avrupa demokrasileri arasında bir köprü olabilir. Bu proje başarısız olursa bu köprü yıkılacaktır ve Avrupa’nın geleceği de pek umut verici olmayacaktır.